Ev Arkadaşım Deli Nebahat

Yüzde 46 oranında engelli bir erkek bireyim. 3+1 evde yalnız yaşıyorum. Evimde tüm eşyalar mevcut. Gelecek kişi yemek yapımında ve ev temizliği konusunda bana yardım ederse kirayı 250 TL olarak alabilirim. Bu arada arayışım bay yanına bayan ev arkadaşıdır. Şeklinde bir ilan vermiştim.

51 yaşında, Nebahat adında bir kadın geldi. Tanıştık. Aşırı zayıf ve gözlüklü bir ablaydı. Ona bir oda belirledik ve evde kalmaya başladı. Çalışmadığını söyledi. Daha önce yanında kaldığı adam beraberlik teklif ettiği için evden kaçtığını, o kişinin valizlerini çöpe attığını söyledi. “Sorun yok, yenisini alırsın. Ben de yardımcı olurum. Hem burada kira çok düşük, para biriktirebilirsin,” dedim.

Akşam oldu, acıktık. Ablaya ilk yemeği ben hazırladım. “Yarından sonra ev senin, her şeyin yerini öğren,” dedim. Kolay olsun diye sucuklu yumurta yaptım. “Sucuk sağlığa zararlı, işlenmiş gıda tüketme, yazık günah sağlığına,” dedi. “Mesela ben hiç yemem.” Ama benden fazla yedi. Sonra ben kola doldurdum, “Kola zararlı,” dedi ama benden çok içti.

Ertesi gün işten eve geldim. Evde yemek yoktu. Oysa dolapta her türlü erzak, kumanya mevcuttu. Bana, “Sen makarnayı nasıl yersin?” dedi. Ben de, “Ağzımla yerim,” dedim. Gülüştük. “Hayır öyle değil, nasıl seversin?” dedi. “Salçalı olursa çok severim ama sen salça istemiyorsan sade yap, ben ketçap sıkarım,” dedim. “Onu da sormadım, nasıl pişiriyorsun ona göre pişireyim,” dediğinde kadının yemek yapmayı bilmediğini anladım.

“Önce tencereye suyu koyuyorum, kaynayınca tuz atıyorum, sonra makarnaları döküyorum. Çubuk makarnaysa üçe bölüyorum,” dedim. “Kaynayan suya atıp haşlıyorum. Tamamen yumuşayınca lavabonun içine süzgeç koyup makarnayı içine döküp süzüyorum. Sonra tencereye yağ koyup eritiyorum, salçasını koyup karıştırıyorum, süzgeçteki makarnayı içine döküp karıştırarak servise hazır hale getiriyorum.”

Soğuk suyla süzme kısmını söylemeyi unutmuşum. Kadın makarnayı yaptı, tabağa koydu. Makarnalar 35-45’lik balyalar halinde birbirine yapışmış, kemik gibi sert olmuş. Ayıp olmasın diye yerken neden böyle olduğunu düşünüyordum. O sırada verdiğim tarif geldi aklıma, soğuk su sahnesini atladığımı fark ettim. “Sen yemek yapmayı bilmiyorsun galiba?” dedim. “Ben üniversite okudum, hukuk fakültesi. Annem bana hiç iş yaptırmadı,” dedi. “Sonra bir avukatın yanında asistan olarak çalıştım, orada yemek yapmadım,” dedi.

Hayat hikâyesini anlattı. “Annem beni evden kovdu. Gidecek yerim yoktu. 18 yıldır avukatın yanındaydım. Oradan çıkınca sokakta kaldım,” dedi. Üzüldüm tabii. “Yemekleri ben yapayım, bari temizlik yaparsın,” dedim. “Olur,” dedi.

Gece sabaha kadar uyumuyordu. Fare gibi tıkır tıkır evin içinde, mutfakta, dolapta geziyordu. Sabah işe giderken bakıyorum, salon kapısının önünde tekli koltukta oturuyor. Önünde bir sehpa, üzerinde 4-5 tane bardak: birinde Türk kahvesi, birinde Nescafe, birinde kola, birinde su, birinde Ice Tea. “Bunlar ne?” dedim. “Hepsini aynı anda içiyorum. Sonra akşama kadar bir şey içmiyorum,” dedi.

“Eyvah,” dedim, “kadın şizofren. Ben yandım, bundan nasıl kurtulacağım?” Akşam oldu, eve geldim. Kadın hâlâ aynı yerde oturuyor. Evde yemek yok, temizlik yapılmamış. Süpürge bıraktığım yerde duruyor. “Sen hâlâ burada mısın? Hiç kalkmadın mı?” dedim. “Yok canım, o kadar da değil,” dedi. “Arada tuvalete gidiyorum herhalde,” dedi. Kadın sabaha kadar uyumuyor, ben gelene kadar uyuyormuş. Söylemedi ama ben öyle anladım. Sabaha kadar ona bir şey yapmayayım diye uyumuyor, sabah ben gidince yatıyor, ben gelince sabaha kadar nöbet.

Kendisine bunu söyledim: “Rahat uyu, benden sana zarar gelmez. Sen istesen de gelmez.” Neyse, bir süre sonra pazar sabahı uyandım. Odamdan başlayarak evi temizlemeye başladım. Koridorun diğer başından seslendi: “Sen temizliği çok seviyorsun galiba. Süpürgenin sesi beni çok rahatsız ediyor. Ben şiir yazacağım, ilham gelmiyor. Dışarı çıkayım, parkta yazarım bari.”

Ayaküstü biri bana tecavüz etmiş gibi hissettim. Kadın gitti, iki saat sonra geldi. Ben de kola falan almıştım, ara ara mola verip içiyorum. Evi komple temizledim. Böyle birkaç hafta geçti. Her hafta aynı muhabbet. Kira vermiyor, evde bir harcama yapmıyor. Bunlar en son düşüneceğim konular ama, “Abla sen kendine başka bir yer bak. Ev bulunana kadar kal burada, sonra mutlaka bir yer bulursun,” dedim.

Bunu söyleyince mutfağa girip yemek yapmak istedi. Nohut pişirmiş. Bana bir tabak verdi. Bakıyorum, nohutlar bembeyaz. Ne salça, ne yağ, ne su. Sadece haşlayıp süzmüş, tabağa doldurmuş. Leblebi ya da fındık gibi eliyle tek tek yiyor. “Bu ne?” dedim. “Nohut yemeği. Sen de bir şey beğenmiyorsun,” dedi. Güldüm.

Ertesi akşam işten geldim. Mutfakta tezgâh üstü full dolu. Tencere, bardak, sürahi, tabak, tepsi; hepsi su dolu. “Bu ne ya? Sular mı kesik?” dedim. “Yoo, ben merak ettim. Sebilde ne kadar su var diye. Onun için doldurdum,” dedi. “Bidonun üstünde 19 litre yazıyor ya,” dedim.

“Sana bir ev bakalım. Acil seninle bu iş olmayacak. Korkuyorum senden. Erkek misin kadın mısın belli değil. Allah rızası için şu donunu bir indir bakayım, önünden ne var?” dedim. Ne yemek yapabiliyor, ne temizlik. Beş bardağı sehbaya dizip çayı, kahveyi, suyu aynı anda içiyor. Bana zararlı dediği her şeyi ben eve gelene kadar yiyip içip bitiriyor.

Arkadaşlar, yediği içtiği, ödemediği kira hiç umurumda değildi. Ama yaptığı hareketler beni korkutmaya başlamıştı. Sonra Gülsuyu Mahallesi’nde depodan bozma bir ev tuttuk. Evde kırık camdan içeri girmiş kedilerin üzerinde doğum yaptığı, kanlı koltuklar vardı. Ev sahibi, “Temizleyin, kullanın,” dedi. Bir sürü temizlik malzemesi aldım. “Hadi yardım et, temizleyelim. Akşama ancak kurur,” dedim. Kadın, “Yok, ben akşam yaparım,” dedi.

Sonra ona yün yorgan, tencere, tava, tüp, erzak vs. aldım. Akşam bana geldi. Yine elinde bir makasla, ona verdiğim yün yorganı ikiye bölüp kesik yerlerini dikmiş. “Ne yapıyorsun?” dedim. “Bir parçayı üzerime alacağım, bir parçayı yastık yapacağım,” dedi. “Yastık verdim ya dangalak mısın?” diye bağırdım.

Neyse, sabah evine gidecek. Eşyaları ağır diye evden bir an önce çıksın diye kirasını, depozitosunu ben verdim. Taksi çağırdım, eşyaları doldurduk. “Hadi bin,” dedim. “Ben arabaya binemem,” dedi. “Neden?” dedim. “Araba beni tutuyor.” “Eee ne olacak?” “Yürüyerek gidelim,” dedi. “Sen git o zaman, ben eşyaları bırakır dönerim,” dedim. “Tamam,” dedi.

Arabaya bindim, arka kapıdan o da bindi. “Ne oldu ya?” dedim. “Ben salak mıyım? Madem araba gidiyor, ben de bineyim. Neden yürüyeyim ki?” dedi. Bir ara çıldıracak gibi oldum. Sonra aklıma geldi: Kadının belki parası yoktur, taksiye vermek istemiyordur. O yüzden böyle davranıyordur dedim ama yok abi, kadın ağır vakaydı.

Sonrasında eve götürüp içeriye koydum. Ev sahibi kırık camları yaptırdı, eksik gedik bir şey kalmadı. Atladım taksiye, eve geldim. Ne zaman ararsa açmadım. Yeni ev arkadaşım var, sana yer yok dedim. Birkaç ay sonra tekrar geldi. “Sokakta kaldım, beni evden kovdular,” dedi. “Gel o zaman,” dedim. “Neden kovdular?” dedim. “Kirayı veremedim,” dedi. “O zaman tamam, gel,” dedim. “Erkek arkadaşım da gelebilir mi? O da dışarıda kaldı,” deyince kovdum evden. Bir daha ne gördüm ne duydum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*